- -
- 100%
- +
Leopold Mozart’ın mektubunu iki farklı yönden değerlendirmek gerek. XIX. yüzyılın ikinci yarısına dek, bugünkü anlamıyla bir Alman siyasal birliği olmamasına karşın, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu sınırları içinde Almanca konuşan topluluklar için “Alman” ifadesi kullanılıyordu. Leopold Mozart’ın tanımlaması, siyasal birlik kurulmasından yüz yıl kadar önceye rastladığı için özellikle ilginç; ayrıca bu sözün, onun gibi açık düşünceli birinin ağzından çıkması, üzerinde durulması gereken bir başka yön. Leopold Mozart’ın Almanlara düşman davranışlar içinde olduğunu öne sürdüğü İtalyanların da, XIX. yüzyılın ortalarına dek sadece dil birliğiyle varlıklarını sürdürmüş olmaları ise olayın ayrı bir boyutunu oluşturuyor. Mektuptaki ifadeleri, basit milliyetçilik çekişmeleri dışında değerlendirince de Leopold Mozart’a hak vermek güçleşiyor. O dönemin tanınmış opera bestecisi olan Niccolò Jommelli’nin, ne denli yetenekli olursa olsun, henüz altı yaşındaki bir çocuğu kıskanması pek akla yakın görünmüyor.
Ludwigsburg’daki hayal kırıklığının ardından, Pfalz Elektörü Karl Theodor’un yazlık sarayının bulunduğu Schwetzingen’deki olaylar, bozulan moralleri düzeltmişti. Bu kez tavsiye mektupları işe yaramış, 18 Temmuz’da Wolfgang ve Nannerl, sarayda bir konser vermişlerdi. Müzik tarihi açısından o günlerin bir başka önemi daha vardı: Gerek Wolfgang, gerekse babası, yaşamlarında ilk kez Mannheim Orkestrası’nı dinlemişlerdi. Elektör’ün yazlık sarayında bir konser veren topluluk, Leopold Mozart’ı çok etkilemişti. Salzburg’a yazdığı mektupta, “kesinlikle Almanya’nın en iyisi”22 ifadesine yer vermişti. Johann Stamitz tarafından kurulan ve son derece yetenekli müzisyenlerden oluşan topluluk, etkileyici disiplini ve Barok Dönem alışkanlığının aksine, kademe kademe yükselen nüanslarıyla kısa zamanda Avrupa’nın dört bir yanında adından söz ettirmeye başlamıştı. Stamitz’in 1757’deki ölümünün ardından topluluğun yönetimini üstlenen Johann Christian Cannabich ile Mozart ailesinin yolu, sonraki yıllarda da sık sık kesişecekti.
1763 Ağustosu’nun başlarında Mozart’lar Frankfurt’a ulaştı. Schwetzingen’de kaldıkları süre içinde yakında bulunan Heidelberg ve Mannheim’a gezi yapmış, bu kentleri olabildiğince yakından tanımaya çaba harcamışlardı. Leopold Mozart, tüm ailenin ama özellikle de Wolfgang’ın gezip gördüğü yerler hakkında detaylı bilgi edinmesine çaba harcıyordu. Kalınan kentlerin, çocuğun belleğinde yalnızca birbirine benzer konser mekânları olarak yer etmemesi için tarihî yapıları, şatoları, büyük parkları ve özellikle kiliseleri geziyor, Wolfgang çoğunlukla bu kutsal mekânların orgunu da çalıyordu. Leopold Mozart, önceki yıllarda bu boyutta bir gezi yapmadığı için, gördükleri yerler herkesten önce kendi öğrenme arzusunu kamçılıyordu.
Frankfurt’ta kaldıkları bir aya yakın sürede Wolfgang ve Nannerl dört konser verdi. Leopold Mozart, çocukların halk önündeki davranışlarından ve elde edilen gelirden hoşnuttu. Bu konserlerin birini, o tarihlerde on dört yaşında olan geleceğin ünlü Alman şairi Johann Wolfgang von Goethe de izlemişti. Sanatçı 1830 yılında, Johann Peter Eckermann’la yaptığı bir konuşmada o günleri şöyle anımsayacaktı: “Mozart’ı yedi yaşında bir çocukken Avrupa gezisi sırasında verdiği bir konserde dinlemiştim. O tarihlerde on dört yaşındaydım; sahnede duran küçük adamı, onun ilginç peruğunu ve belindeki kamayı hâlâ bugünkü gibi hatırlıyorum.”23 Bu karşılaşma iki büyük sanatçının yaşamları boyunca birbirlerini tek görüşleri olmuş, çocukluk yıllarına denk geldiği için sanat tarihinde önemli bir iz bırakmamıştır. Mozart yaşamının sonraki yıllarında Goethe’nin “Das Veilchen” (Menekşe) adlı şiirini lied24 olarak bestelemişti. Goethe ise müzik dünyasının bu harika çocuğunun gerçek anlamda bir deha olduğunu, onun ölümünün ardından fark edecekti. Weimar’da Don Giovanni’nin bir temsilini izledikten sonra Friedrich Schiller’e yazdığı 29 Aralık 1797 tarihli mektupta şu satırlar yer alıyordu: “Operadan beklentilerinizi, büyük oranda Don Giovanni’de bulmuş olmanız gerekir. Ancak bu yapıt, türünün tek örneği gibi görünüyor ve Mozart’ın ölümünün ardından, benzer eserlerin ortaya çıkma umudu da boşa çıkmışa benziyor.”25
Leopold Mozart, yolculuklarıyla ilgili ayrıntıları büyük bir titizlikle Salzburg’a bildirmeye devam ediyor, gezinin tüm yönlerini açık yüreklilikle kâğıda döküyordu. 20 Ağustos 1763 tarihli mektupta, Frankfurt konserlerinin başarısını, sağlıklarının yerinde olduğunu arkadaşı Hagenauer’e bildirdikten sonra, Wolfgang’ın tüm neşesine rağmen bir sabah yataktan ağlayarak kalktığını ve Salzburg’daki dostlarını artık etrafında göremiyor olmanın kendisini üzdüğünü söylediğini aktarıyordu.26 Bu olay, Leopold Mozart’ ın geziye tüm aileyi götürmesinin ne denli yerinde bir davranış olduğunu, buna rağmen küçük çocuğun Salzburg’daki günlük yaşamını dolduran diğer kişileri de özlemeye başladığının en belirgin kanıtıdır. Üstelik bu özlem, üç yılı aşacak yolculuğun henüz ilk aylarında kendini belli etmiştir.
Frankfurt’un ardından Koblenz, Bonn ve Köln’de konaklayarak Aachen’a ulaştıklarında Eylül ayının sonu gelmiş, sıcak yaz günleri yerini sonbahara bırakmaya başlamıştı. Aachen, Alman toprakları üzerindeki son duraklarıydı. Sırada önce Brüksel, sonra da Paris vardı. Bir anlamda yabancı topraklardaki yolculuk asıl şimdi başlıyordu. Bu Wolfgang için etrafında konuşulanları rahatlıkla anlayamayacağı bir süreç anlamına geliyordu. Aachen’da Prusya Kralı II. Friedrich’in kız kardeşi Prenses Anna Amalie’nin huzurunda çalan çocuklar büyük ilgi uyandırmış, yolculuk güzergâhlarına Berlin’i de katmaları konusunda teklif almışlardı. Önceden planlanan güzergâhın dışına çıkmak istemeyen Leopold Mozart, bu teklifi geri çevirmiş, ayrıca Prenses’in bütçelerine maddi olarak bir destekte bulunmayışı canını sıkmıştı. Salzburg’a bu olayı şöyle aktaracaktı: “Eğer Prenses’in çocuklara, özellikle de Wolfgang’a verdiği öpücükler altın liralar olsaydı çok mutlu olabilirdik. Ama maalesef, ne hancı ne de postacılar, işlerini öpücük karşılığı görüyor.”27
Yaklaşık dört hafta kaldıkları Brüksel’de Leopold Mozart’ın asıl amacı, çocukların Prens Karl Aleaxander Emanuel von Lothringen’in huzurunda çalabilmeleriydi. Viyana’daki İmparator I. Franz’ın kardeşi olan Prens’in olumlu yanıtı geciktikçe kentteki kalış süreleri uzuyordu. Bir an önce Paris’e ulaşmak isteyen Leopold Mozart, bu dinletiden elde etmeyi umduğu maddi desteği de kaybetmek istemiyordu. Günlerini her yönüyle zengin bir sanat kenti olan Brüksel’i gezerek geçiriyorlardı. Ünlü ressam Peter Paul Rubens’in kiliselerde bulunan yapıtları, Leopold Mozart’ı çok etkilemişti. Prens’in huzuruna kabul edilmekten umudu kesince çareyi halka açık bir konser düzenlemekte bulmuşlar, Leopold Mozart, Prens’in yalnızca kendi eğlencesini düşünmesine ve Wolfgang’ın yeteneğine ilgi göstermemesine içerlemişti.
Paris
18 Kasım 1763 tarihinde Paris’e ulaştılar. Yaklaşık beş ay kalacakları bu kent, her yönüyle o güne dek karşılaştıklarından tümüyle farklıydı. Fransa Kralı XV. Louis, Viyana’daki İmparatoriçe Maria Theresia’yla Yedi Yıl Savaşları boyunca Prusya ve İngiltere’ ye karşı işbirliği yapmıştı. 1763 başında sona eren bu savaşların ardından, iki başkent arasındaki yakınlaşma, Fransa veliahtının 1770’de, Maria Theresia’nın kızı Marie Antoinette’le evlenmesiyle daha da güçlenecekti.
Leopold Mozart, Paris’te saraya yakın çevrelerle iyi ilişki kurabilmek için yolculuğun başından beri hummalı bir çalışma içine girmişti. Viyana’daki Fransız elçisinden, Paris’teki Avusturya elçisinden ve yolculukları boyunca karşılaştığı tüm soylulardan tavsiye mektupları toplamıştı. Ancak kente geldiklerinde işine en çok yarayanın, Frankfurtlu bir tüccarın eşinin Paris’te yaşayan bir Alman’a, Friedrich Melchior Grimm’e yazdığı mektup olduğunu hayretle fark edecekti. 1749 yılında Paris’e gelen Grimm, edebiyata çok düşkün bir Alman’dı. Saksonya-Gotha Prensliği’nin kültür elçiliğinde görev almak üzere kente gelen Grimm, kısa zamanda Fransız edebiyat çevreleriyle yakın ilişki içine girmişti. Rousseau, Diderot ve Voltaire’le tanışmış, 1755’te Kont Louis Philippes Orleans’ın özel sekreteri olarak, sarayla ilişkilerini güçlendirmişti. 1753’te yayımlamaya başladığı Correspondance Littéraire, Philosophique et Critique à un Souverain d’Allemagne (Bir Alman Hükümdarıyla Edebî, Felsefi ve Eleştirel Yazışmalar) adlı dergiyi, önceleri Saksonya-Gotha Sarayı’na Paris’ten kültürel haberler ulaştırmak amacıyla tasarlamış; ancak kısa süre sonra Almanya ve Fransa’da pek çok aboneye ulaşmayı başarmıştı.
Mozart ailesini Paris’teki soylu kesime ve saraya tanıtmak için büyük çaba içine giren Grimm, bu nedenle 1 Aralık 1763 tarihli dergisinde, konu hakkında uzun bir makale kaleme almıştı:
Üzerinde konuşmaya değer gerçek mucizelerle ender karşılaşıldığı için insan, böyle bir fırsat yakalayınca değerlendirmek istiyor. Salzburglu müzik yöneticisi Leopold Mozart, çok sevimli iki çocuğuyla kente geldi. On bir yaşındaki kızı, son derece iyi piyano çalıyor, güç ve uzun parçaları hayret verici bir ustalıkla yorumluyor. Kısa bir süre sonra yedi yaşında olacak erkek kardeşi sıra dışı bir fenomen; insan gördüklerine ve duyduklarına inanmakta güçlük çekiyor. Çocuk, aslında bir altılı aralığa bile uzanmakta güçlük çekecek denli küçük elleriyle en zor parçaları kusursuzca yorumluyor. Saatlerce yorulmadan doğaçlama çalışı, dehasının sonucu ortaya çıkan, karmaşadan tümüyle uzak, belirli bir zevkin ürünü etkileyici fikirleri gerçekten inanılmaz. En yetkin müzikçinin bile, olağan olmayan ama yine de kusursuz çözümlere varan, bu denli derin bir armoni ve modülasyon bilgisine sahip olması olanaksız. Klavye başında öylesine usta ki, üstü örtülü bile olsa becerisinden hiçbir şey kaybetmeden çalmaya devam edebiliyor. Önüne konulan partilere şifre yazması, piyanonun başına geçmeden uygun akorları bularak beste yapması onun için sıradan olaylar. Elimle yazdığım bir menuetto’yu önüne koyarak altına bas partisi yazmasını istediğimde, hemen kalemi eline alıp piyanonun başına geçmeden parçayı tamamladı. Önüne konulan her aryayı, hiç zorlanmadan istenilen her tonaliteye aktarıp çalabiliyor. Gözlerimin önünde gerçekleşen bir başka olay da en az bunlar kadar şaşırtıcı: Bir hanımefendi çocuktan, kendi söyleyeceği İtalyan tarzı bir aryaya, hiç nota olmadan sadece duyarak eşlik etmesini istedi. Kadının şarkı söylemeye başlamasının ardından çocuk bas partisini çalmaya başladı ancak tümüyle doğru değildi çünkü insanın bilmediği bir ezgiye doğru olarak eşlik etmesi olanaksızdır. Parça bittiğinde çocuk, kadından tekrar başlamasını istedi. Bu kez sağ eliyle az önce duyduğu ezgiyi baştan sona kusursuz çalarken aynı zamanda hiç yanlışsız eşlik ediyordu. On kez baştan aldılar, her defasında eşliğin karakterini değiştiriyordu. Yirmi kez daha çalsalar dinleyenler sıkılmazdı. Bu çocuk, eğer onu daha sık dinlersem, aklımı yitirmeme neden olacak. İnsanın mucizeler karşısında cinnet geçirmemesi oldukça güç.28
Grimm’in bu yazısı etkisini göstermekte gecikmedi. Noel gecesi Versailles’daki kilisede kraliyet ailesinin katıldığı bir ayinde org çalan Wolfgang, herkesin hayranlığını uyandırdı. Ancak Fransa Kralı XV. Louis ve eşi Kraliçe Maria Lesczynska’yla asıl karşılaşma, 1 Ocak 1764 tarihinde Versailles Sarayı’nda gerçekleşti. Kralın sofrasına oturan Wolfgang, Polonya asıllı Kraliçe’yle Almanca sohbet etmiş, onun aracılığıyla XV. Louis’yle de konuşmuştu. Nissen’in yaşamöyküsünde, Nannerl’ın anlattıklarına dayandırılarak verilen Paris’e ait bir öykü hemen her Mozart kitabında yer alır:
Kral XV. Louis’nin metresi ve saraydaki etkisi Kraliçe’den çok daha fazla olan Madam Pompadour’u da ziyaret eden Wolfgang, Viyana’da Maria Theresia’ya yaptığı gibi, onu da öpmek üzere boynuna atılmış ancak bu denli ilgiden hoşlanmayan Madam Pompadour, çocuğu kendinden uzaklaştırmıştı. Bunun üzerine oldukça kızan Wolfgang, yanındakilere dönerek, “Beni istemeyen bu kadın da kim? İmparatoriçe bile beni öptü!” diye öfkesini dile getirmişti.29
Leopold Mozart, kendi kültüründen oldukça farklı yaşayan Fransızları, en ince ayrıntılarıyla Salzburg’a bildirmekten geri kalmıyordu. Bir mektubunda Hagenauer’e, “Burada zevk vermeyen her şeye paydos, deniyor. Sıkıntıları dağıtan her şey ise hoş karşılanıyor. Paris’i ciddi bulmamakta haklıydınız,” diye yazıyordu. Ayrıca halkın Kral ve Kraliçe’ye karşı tutumunu da yadırgamıştı: “Burada Kral’a ya da kraliyet ailesinden birine başını eğerek ya da reverans yaparak selam vermek diye bir âdet yok; dimdik hiçbir hareket yapmaksızın durulabiliyor; herkes, yanından Kral ve ailesi geçip giderken böyle kalabilmek özgürlüğüne sahip.”30 Leopold Mozart, Paris’ten yazdığı mektuplardan birini, Bayan Hagenauer’e göndermiş ve Fransız kadınları hakkında şu düşüncelere yer vermişti: “Burada kimin evin hanımı, kimin hizmetçi olduğunu anlamak oldukça güç. Herkes gönlünce yaşıyor. Böylece Fransa’nın sonu da eski Pers İmparatorluğu gibi olacak.”31
Paris’te bulunduğu dönemde, Wolfgang’ın yaşamındaki en önemli olaylardan biri, dört yapıtının bu kentte basılmasıydı. Günümüzde Köchel Dizini’nde32, “KV 6, 7, 8, 9” olarak numaralanan piyano ve keman için sonatlar, büyük olasılıkla Salzburg’da bestelenmeye başlamış, yol boyunca tamamlanmıştı. Eserlerin ilk ikisi Op. 1 olarak basılmış ve Fransa Kralı’nın kızı Prenses Victoire’a adanmıştı. Op. 2 şeklinde numaralanan diğer yapıtlar ise Kontes Tessé’ye ithaf edilmişti. Eserler üzerinde Leopold Mozart’ın bazı küçük düzeltmeler yapmış olabileceği, müzik tarihçilerinin ortak kanısıdır.
Wolfgang ve Nannerl’ın yetenekleri, Paris’te yalnızca saray çevresinde sergilenmemişti. Ailenin Nisan ayında kentten ayrılmasından hemen önce, iki dinleti düzenlenmiş, bunlar için gerekli formalitelerin büyük bölümünü yine Melchior Grimm üstlenmişti. Şubat ayında Wolfgang ve Nannerl’ın hastalıkları aileyi endişeye sürüklemiş, önceki gezilerde olduğu gibi, Leopold Mozart, dostu Hagenauer’den, adağını yerine getirmek için, kilisede missa okutmasını rica etmişti. 22 Şubat 1764 tarihli mektupta yer alan şu satırlar, Leopold Mozart’ın oğlunun Tanrı’nın bir lütfu olduğuna yönündeki inancının kuvvetini göstermesi açısından oldukça ilginç: “Her şeyi Tanrı’nın merhametine bırakıyorum. Dünyaya gönderdiği doğanın bu mucizesini burada bırakmak ya da yanına almak, onun merhametine kalmış.”33
Paris’te geçen aylar, Wolfgang’ın müzikal gelişimi üzerinde de etkili olmuştu. Her dönemdeki gibi, o tarihlerde kentte operanın önemli bir rolü vardı. Ancak bir çocuğun opera bestelemesi söz konusu olmadığı için, çalgı müziğinin önde gelen isimlerinin yapıtlarını tanıma fırsatı yakalamıştı. İlginç bir rastlantı sonucu Paris’te öne çıkan besteciler olarak anılan Johann Schobert ve Johann Gottfried Eckard da Alman kökenliydi. Özellikle Schobert’in keman eşlikli piyano sonatları daha çok amatör müzisyenler düşünülerek bestelenmişti. Wolfgang’ın Paris’te bastırdığı ilk yapıtlarda bu etki kendini güçlü olarak hissettirir. Kentteki dinî müzik, Leopold Mozart’ı çok etkilemişti. Bunları oğlunun dinlemesi ve onlardan ders alması için sık sık ayinlere gidiyorlardı. Yapıtların solo bölümlerini sıradan bulan Leopold Mozart, koroları beğenmişti.
Londra
Tüm aile için ilginç geçen Paris günleri 10 Nisan 1764’te sona erdi. Hedef bu kez Kıta Avrupası’nın dışındaki İngiltere’ydi. 1757’ye dek Handel’in müzik yaşamına tam anlamıyla hâkim olduğu Londra, pek çok yönüyle kıta Avrupa’sından ayrılıyordu. 23 Nisan’da Londra’ya ulaşan aile, öncelikle kıyafetlerini İngilizlere uydurma gayreti içine girmiş, Leopold Mozart, Hagenauer’e, kendilerine de gülünç gelen kıyafetleri anlatmadan geçememişti. Karısının ve Nannerl’ın şapkasını, Wolfgang’ın ve kendisinin elbiselerini dostunun görmesini çok isterdi. Ayrıca Paris’ten Londra’ya yolculuk etmenin bir hayli masraflı olduğundan yakınıyor, kendini varlıklı sanan bir kişinin bile bu geziyi gerçekleştirdikten sonra kesesinin tümüyle boşalacağını vurguluyordu.34 Ancak Paris’in aksine, Londra’ya varışlarından dört gün sonra, Wolfgang, İngiltere Kralı’nın huzurunda çalmış, tüm aile sarayda büyük bir samimiyetle karşılanmıştı. Bu durum Leopold Mozart’ı fazlasıyla mutlu etmişti: “Majesteleri Kral ve Kraliçe’nin bize gösterdikleri yakınlığı tanımlayabilmem olanaksız. Kısaca söylemek gerekirse ikisinin yakın davranışları ve candan yaradılışları, bize karşımızda İngiltere Kral ve Kraliçesinin bulunduğunu düşündürtmedi; aslında bütün saraylarda nazik ağırlanmıştık; fakat burada karşılanma biçimimiz hepsini geride bıraktı. Kabulden sekiz gün sonra St. James Parkı’nda gezmeye çıkmıştık; o sırada Kral, yanında Kraliçe’yle birlikte arabayla geldi; üstümüzde başka giysilerin bulunmasına karşın bizi yine de tanıdılar; yalnız selamlamakla da yetinmediler; Kral pencereyi açtı, başını dışarı çıkardı, geçip giderken bizleri, özellikle de Bay Wolfgang’ı35 gülümseyerek, başını ve ellerini sallayarak selamladı.”36
Londra’da saraya bu denli çabuk ulaşmalarının gerçek nedeni tam olarak bilinemiyor. O tarihlerde Büyük Britanya ve İrlanda tahtında Hannover Elektörü Kral III. George ve Kraliçe Sophie Charlotte vardı. Her ikisi de Alman asıllı oldukları için, Wolfgang’a yakınlık göstermiş olmaları, üzerinde durulması gereken bir nokta olmakla birlikte, Mozart’ların Londra’ya gelişlerinden sarayın bu kadar çabuk haberdar olmasında başka etkenler de rol oynamış olmalı. Pek çok müzik tarihçisi, Melchior Grimm’in 1 Aralık 1763’te, Paris’te yayımladığı yazının en büyük etken olduğu konusunda hemfikir. Tüm Avrupa’nın soylu kesimi tarafından izlenen Grimm’in dergisinde çıkan makale, Mozart ailesi Londra’ya gelmeden yaklaşık beş ay kadar önce İngiltere’de Wolfgang’ın yeteneği konusunda bir fikir oluşmasını sağlamıştı. Aslında o tarihlerde üstün yetenekli olduğu iddia edilen çocukların Avrupa kentlerini gezmeleri sıkça rastlanan bir durumdu. Önceki yıllarda Londra, bu tip “harika çocuk”ların verdiği konserlere sahne olmuştu. Wolfgang’dan bir yıl önce Gottfried Palschau adında bir çocuk, önüne konulan her notayı çalma iddiasıyla kente gelmiş, ardından altı yaşındaki Cassandra Frederick, Scarlatti ve Handel’in yapıtlarını kusursuz yorumlamasıyla dikkat çekmişti. John Crosdill adlı dokuz yaşındaki bir başka harika çocuğun ise viyolonsel çalışıyla kimsenin boy ölçüşemeyeceği öne sürülüyordu.37
Wolfgang’ın İngiliz Sarayı’na kabul edilmesinde, o tarihlerde Londra müzik yaşamında söz sahibi olan Johann Christian Bach’ ın38 da etkili olduğu bazı kaynaklarda yer almaktadır. Mozart’ın tüm yaşamı boyunca en çok etkilendiği kişilerin başında gelen Johann Christian Bach’la ne zaman tanıştığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, bunun saraydaki kabuller sırasında ya da hemen sonrasında gerçekleşmiş olması akla yatkın görünüyor. Ancak büyük olasılıkla davet öncesinde, kraliçenin müzik öğretmeni olan Johann Christian’a, bu yetenekli Alman çocuk hakkındaki düşünceleri sorulmuştu.
Leopold Mozart, yeni ulaştıkları bu kentte, saraya kabul edilmelerinin ardından, çocuklarının halk önünde çalmaları için gerekli girişimlere başlamıştı. Kral’ın huzurunda çalmanın onuru fazla olabilirdi ama maddi olarak III. George’un verdiği meblağ tatminkâr sayılmazdı. Bu nedenle 9 Mayıs 1764 tarihli Public Advertiser adlı gazetede yer alan bir haberde viyolonselci Carlo Graziani için verilecek yardım konserinde çalacakların arasında, henüz yedi yaşında olan, doğanın gerçek bir mucizesi olarak tanımlanabilecek “Master Mozart”ın da bulunduğu bildiriliyordu. Önüne konulan her şeyi ilk bakışta çalabilen bu çocuk aynı zamanda dinleyenleri hayrete düşüren besteler de yapıyordu.39 17 Mayıs günü gerçekleşmesi planlanan konser, 22 Mayıs’a ertelenince, Wolfgang, bu dinletiye katılamamış ve hasta olduğu anons edilmişti. Gerçek neden büyük olasılıkla, iki gün önce, 19 Mayıs’ta Kral’ın önünde yeniden çalmasıydı. Ayrıca çocuk bu yoğun konser trafiğinden yorgun düştüğü için kendini hasta hissetmesi de son derece olağandı.
Saraydaki ikinci konser daha başarılı geçmişti. Leopold Mozart, oğlunun gösterdiği performanstan çok hoşnuttu. Bu kez yalnızca piyano değil, org da çalmış, ayrıca Kraliçe’ye ve bir flütçüye eşlik etmişti. Kral, Wolfgang’ın önüne Bach40, Abel41 ve Handel’in notalarını koymuş, çocuk ilk kez gördüğü bu eserleri hiç yadırgamadan çalmıştı. Leopold Mozart, 28 Mayıs tarihli mektubunda, dostu Hagenauer’e Wolfgang’ın ikinci saray konseri hakkında ayrıntılı bilgi verdikten sonra, büyük bir gururla şu satırları eklemişti: “Tek bir kelimeyle, Salzburg’u terk ettiğimiz zaman Wolfgang’ın bildikleri, şimdikinin çok zayıf bir gölgesi gibi kalıyor.”42 Ayrıca piyano başındaki Johann Christian Bach’ın bir trio’sunu çaldıklarını, oğlunun hemen her gün Salzburg’daki dostlarını sorduğunu ve en kısa sürede bir opera bestelemek istediğini de bildirmişti. Özellikle opera konusunun bu denli erken bir tarihte Wolfgang’ın aklını kurcalamaya başlaması ilginçtir. Londra’da kaldıkları süre zarfında, özellikle sonbahardan sonra, çocuğun Johann Christian Bach ve onun yakın çevresinden opera konusunda bilgi aldığı gerçek olsa da, Mayıs sonunda opera bestelemek istemesine inanmak biraz zor.
Wolfgang ve Nannerl’ın Londra’da halk önünde verdikleri ilk konser, 5 Haziran günü gerçekleşti. Leopold Mozart, yaz başında kentte fazla kimse kalmadığı bir tarihte düzenlenen konserin tanıtım yönünden çok etkili olamayacağını düşünmekle birlikte, bir an önce çocuklarını tanıtmak istiyordu. Konserden bir gün önce Kraliçe’nin doğum günü olduğu için, dinletiye ilgi iyice azalmıştı. Ancak Leopold Mozart, hazırlık aşamasını olabildiğince iyi organize etmeye çalışmış, iki piyano kiralayarak çocuklarının aynı anda çalmalarına olanak sağlamıştı. Bu konserin ardından Wolfgang 29 Haziran’da, bir hayır kurumu için düzenlenen dinletiye katılmıştı. Leopold Mozart, bu tip etkinliklerin halk üzerinde olumlu etki yapacağına inanıyordu.
Temmuz ayı başında, Lord Sackville Tufton’ın davetine giderlerken Leopold Mozart üşütmüş ve çok ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Lord’un evine gitmek için gönderilen tahtırevana çocuklar binmiş, babaları da yolun uzun olduğunu ve arabanın çok hızlı gideceğini hesaba katmayıp yürümeyi tercih etmişti. Davete vardığında iyice terli bir halde üzerindekilerle kalmış, akşam eve güçlükle dönebilmişti. Ağustos başında Hagenauer’e yazdığı mektupta hâlâ iyileşememekten yakınıyor ve, “Hastalıklar hızlı postayla gelirken sağlık kaplumbağa hızıyla geliyor,” diye dert yanıyordu.43 Babalarının sağlık durumu çok ciddi olduğu için, aile Londra yakınlarındaki Chelsea’ye taşınmıştı. Yaklaşık iki ay burada kaldıktan sonra, yeniden kente döndüler.
Babalarının hastalığı sırasında, onu rahatsız etmemeleri için piyano çalmaları yasaklanmıştı. Nannerl daha sonraki yıllarda, kardeşinin bu süre boyunca ilk senfonisini bestelediğini ve ablasına da, “Korno için güzel bir melodi yazmamı hatırlat,” diye tembih ettiğini anımsayacaktı.44 Pek çok müzik tarihçisi bu yapıtın KV 16, Mi Bemol Majör Senfoni olduğunu düşünmekle birlikte, Nannerl’ın eserde trompet ve timpani kullanılmış olduğunu belirtmesi, söz konusu senfonide bu çalgıların bulunmayışı, akıllarda bazı soru işaretleri uyandırmaktadır. Yapıt, Mozart’ın erken dönem senfonilerinin tümü gibi, üç bölümlüdür ve Johann Christian Bach stilindedir. Bu da, Wolfgang’ın ilk senfonisini bestelemeden, yani Chelsea’ye gelmeden önce Bach’la çalışmış olabileceği fikrini kuvvetlendirmektedir.
25 Eylül’de, Leopold Mozart hastalığını tümüyle atlatıp eski sağlığına kavuştuktan sonra, Mozart’lar Londra’ya dönerek Soho’da bir ev kiraladılar. Yeni konutları, Johann Christian Bach’ın evinin hemen yanındaydı. Bu tarihten sonra, aralarındaki yirmi yaş farka karşın, Wolfgang’ın Bach’la yakın bir dostluk kurduğu, babasından sonra en çok etkilendiği bu kişinin müzikal stilini adeta içine sindirdiği söylenebilir. Üstelik bu dostluk, bestecinin yakın çevresine de yayılmış; Wolfgang, İtalyan operasının sanatçılarıyla çalışma şansı yakalamıştı. Johann Sebastian Bach’ın en küçük oğlu olan Johann Christian, babası öldüğünde on beş yaşındaydı. Bir süre üvey ağabeyi Carl Philipp Emanuel’in yanında Berlin’de yaşayan sanatçı, daha sonra Bach ailesinde önceki kuşaklarda eşine rastlanmayan bir şekilde İtalya’ya gitmiş, Katolik mezhebini benimsemiş ve opera konusunda kendini geliştirmişti. Sekiz yıl kaldığı bu ülkede devrin en tanınmış ismi konumundaki Padre Martini’yle yakın dostluk kurmuş ve 1762’de Londra’ya gelerek hem İtalyan operası için yapıtlar bestelemiş hem de kraliçenin müzik öğretmeni olmuştu. 1764’te Londra’daki ilk abonman konserleri olarak tanımlanabilecek “Bach-Abel Konserleri”ni, Karl Friedrich Abel ile düzenlemeye başlayan sanatçı, aynı zamanda yeni operalar bestelemeyi de sürdürüyordu.
Johann Christian Bach, Wolfgang’ın yeteneğini ve öğrenme arzusunu kavramakta gecikmedi. Nannerl’ın anlattıklarına göre, çocuğu kucağına oturtan besteci, piyanoda çalmaya başladığı bir ezgiyi Wolfgang’ın tamamlamasına izin veriyor, onları izleyenler sanki tek bir kişi çalgının başında oturuyormuş hissine kapılıyordu. Bu birliktelik, çocuğun opera çevresiyle tanışmasını da sağladı. Dönemin tanınmış İtalyan şarkıcısı kastrato45 Giovanni Manzuoli de, Wolfgang’ın yeteneğinin etkisinde kalanlardandı. Şarkı söylemenin, özellikle de kastrat geleneğinin inceliklerini sekiz yaşındaki dostuna öğretmek onun için oldukça farklı bir deneyimdi. Wolfgang’ın Londra’daki günleri hakkında Royal Society46 için 1769’da ayrıntılı bir yazı kaleme alan Daines Barrington, onun Manzuoli’den ne denli etkilendiğini özellikle belirtmiştir. Barrington’ın önerisi üzerine, önce affetto47 sözcüğünü kullanarak, doğaçlama olarak, Manzuoli’nin seslendirdiği tarz bir arya besteleyen Wolfgang, daha sonra perfido48 sözcüğüyle kızgınlık ve öfke yansıtan bir parça çalmaya başlamış, her iki aryadaki kusursuzluk ve stil bütünlüğü, Barington’ı hayrete düşürmeye yetmişti.49 Mozart’lar, Johann Christian Bach’ın Londra’da sahnelenmeye başlayan yeni operası Adriano in Siria (Adriano Suriye’de) operasını izlemişler; Wolfgang, ilk aryasını (KV 21) bu kentte bestelemişti.