- -
- 100%
- +
Halk derdini cayladım dilge
ifadesinden Sovyet halkı gamda, bahtsız mânası çıkar mı?! Halkın derdini şair gönlüne yerleştirirse, bu derdi yok etmek, ortadan kaldırmak için mücadele edecek olursa, bunun nesi suç, nesi?! Şair kendi halkını düşünmezse, onun yükünü hafifletmezse, eser vermenin ne gereği var! Peki, halkın derdi yok muydu? İftira üzerine tutuklanan milyonlarca insanın çoluk çocuğunun, yakınlarının derdi yok muydu? Suçsuz yere kulak sayılarak hiç bilinmedik yurtlara göçürülüp perişan edilen ailelerin derdi yok muydu?
1930’lardaki kıtlık yıllarında açlıktan şişip ölen, çocuklarından ayrılan, küspe yiyip ölen anaların, sağ kalabilen nesillerin içinde ukde, dert olmaz mı? Bu âfetlerin tekrarlanmaması için mücadele etmek iftira sayılır mı? Bunu ona nasıl anlatırsın! O beni:
– Peki, Sovyet halkını hangi yollarla sıkıntılarından kurtarmak istiyorsun, sorusunu sorarak tuzağa düşürmek istedi.
– Eser yazmak suretiyle, sanat yoluyla.
– Güzel! Şiirinde, “Öldür, ölümden de dönmem”, derken ne kastediyorsun? Haydi, söyle, dedi. Yüzünde şimdi seni yakaladım, der gibi bir memnuniyet ifadesiyle bakışlarını bana dikti.
Vücudumu dilip pare pareEyle, vicdanımı satmam.Vücudımnı tilib tilke-tilkeEyle, vicdânımnı satmaymen.
diye yazdıysam, her türlü şartlar altında insanları korkmamaya, vicdanlı olmaya, halkın derdiyle ilgilenmeye davet ettiysem, bunun nesi Sovyetlere karşı?
“Öldür. Ölümden de dönmem” derken, 1920’lerde büyük Özbek hukukçusu akrabam Ubeydullahan’ı, masumdan daha masum olduğu hâlde tutuklanan eniştemi, Özbek halkının büyük ve yerleri bir daha hiçbir zaman doldurulamayacak kabiliyetli evlâtları Çolpan, Abdullah Kâdirî ve Osman Nâsırları tutuklayıp yok eden seni ve sana benzeyen cellâtları kastediyorum! Bunu, 1930 yılında halkı açlıktan öldürenlere karşı yazdım, diyesim geldi. Fakat bunun sorgu memurunu tekrar öfkelendirerek kendi başımı belâya sokmak olacağını düşünüp dişimi sıktım. Tek ümit, sadece Tanrı’dandı. Zihnimden, 1939 yılında yazdığım şu dörtlük geçti:
Tanrım özün, özün yarlıga,Özünden başka medet yok,Ne dostum var, ne dert ortağım,Özünden hiç başkasına had yok!Taŋrım öziŋ, öziŋ yarlaka,Öziŋden heç özge meded yok,Ne dostım bar, ne derd tiŋlavçim,Öziŋden heç özgege had yok!
Bu dörtlüğü yazdıktan sonra ezberlemiş, yırtmış atmıştım. Çünkü bu dörtlük veya bu ruhta yazılmış şiirler, o dönemde pesimist ve dinî, dolayısıyla hiç tereddütsüz suç kabul ediliyor ve tutuklamak için maddî delil sayılıyordu. Hâlbuki bu şiir, o devirde demokrasi ve fikir hürriyetinin olmamasına, aka ak, karaya kara demek imkânının bulunmamasına karşı yazılmıştı. Fakat böyle eksiklikleri ortaya koymak, adaletsizlikle mücadele ve halkın derdini hafifletmek için gayret gösterip tenkit etmek, düşmanlık sayılıyordu. İşte böyle hatalar, eksiklikler oluyor, diyecek olunca, bunu düşünen, düzeltmeye çalışan hükûmet ve idareciler var, cevabını işitiyordum.
Hele bir de o idareciler hataya sebep oluyor, deyin de görün, sizi idarecilere suikastle itham ederler. Senin vazifen, eksiklikleri göstermek değildir. Eğer sen gerçekten Sovyet devletinin dostu isen, her durumda düşmanlara sır vermemek için hayatımız rahat, bahtiyarız, demen gerekir. Bunun aksi, hayattan memnuniyetsizlik ve düşmanlık sayılıp sana olan güveni sarsar, şüpheli bir adam hâline gelirsin.
18-19 yaşlarımdayken “Sonet” şiirim yayımlandı:
Halk zenginlik, vatan hazine.Ben muhafız. Hey, makbûl iş.İsterse gece olsun, görürüm basıpDüşman girerse, olup bir iğne.Sevinçlerle dolu bu sine,Çünkü bunu bana münasipGörüp halkım eyledi nasip,Tamam, ömrüm olsun hediye!Vatan aşkıyla, hey, kalbim,Deniz gibi dolu, lebâlep.Sevgim olmaz aslı bigâne,İnandırayım tekrar ant içipKi, can versem cenklere girip!Sevgim, gönül şâd olur yine!Halk-baylıgu, Vatan-hazine.Men pâsibân. A, nâyab kesb.Hah tün bolsın, köremen basıbDüşman kirse, bolıb bir igne.Sevinçlerge tola bu siyne,Çünki şunı menge münâsibKörib, halkım eylebdi nasib,Meyli, umrim bolsın hediye!Vatan ışkı bilen, a, kalbim,Deŋiz kebi toluk, limmâ-lim.Sevgim bolmas aslı begâne.İşantıray kayta ant içibKi, cân bersem cenglerge kire!Sevgim, yürek büt kalur yene!
Bu şiiri yazan bir şaire Sovyet devletinin ve halkının düşmanı denilebilir mi? Veya savaşın ilk günü yazdığım şiirim:
İsterim ki, çiğneyip gelen yavGülzârımı yeksân etmesin.Cenkte öleyim, yeter ki halkımınEbediyyen erki gitmesin.İsteymenki, deydib kelgen yavGülzârımnı yeksân etmesin.Cengde öley, meyli halkımnıŋBir umrlik erki ketmesin.
Yav kim? Alman faşistleri mi? Onlar hücuma nereden başladı? Özbekistan’dan mı, yoksa Rus topraklarından mı? Elbette Almanlar işgâle Özbekistan’dan, yani benim yurdumdan değil, Beyaz Rusya ve Rusya’nın topraklarından başladı. Düşman Rusya’nın topraklarını işgâl edince, bana ne, demeyerek savaşta canını feda etmeye razı olan bir şairi beynelmilelci saymayıp milliyetçilikle suçlamak adalet mi?!
Böyle bir suç isnat etmek, sen anana hakaret ediyorsun, anandan vaz geçiyorsun iftirası kadar dehşet verici. Bu töhmeti, böyle bir iftirayı kim kabul edebilir? Gerçek evlât, bu hayâsızlığı kabul edip el içinde çalımlı dolaşmaktansa yakasını parçalayıp, feryat edip, bin defa ölüme razı olmaz mı? Ölümü daha makbul görmez mi?
Bu hakaret ve iftiralar yetmezmiş gibi bir de sen bu şiirleri, milliyetçiliğini ve Sovyetlere olan düşmanlığını gizlemek için yazdın, cevabını alacak olursan, buna nasıl tahammül edersin?!
Milliyetçiliğimden ne kastediliyor sorusu, beni daima huzursuz ediyordu. Ben başka bir millete hakaret mi etmişim? Genel olarak milliyetçiliğin kendisi nedir? Temelinde ne var? Milliyetçilik sözü ne zaman ve nereden ortaya çıktı? Özbek halkının tarihinde bu zamana kadar hiçbir şairin, hiçbir âlimin, hiçbir meslek sahibinin, sen milliyetçisin denilerek tutuklanmak şöyle dursun, hattâ suçlandığını bilmiyorum. Milliyetçi sözü ne zaman ortaya çıktı? Ruslar Orta Asya’yı işgâl ettikten sonra mı, yoksa ihtilâlden sonra mı? Çar Rusyası devrinde de herhangi bir Özbek yazarının veya âliminin milliyetçilikle suçlanarak şimdiki gibi tutuklandığı tarihte malûm değil.
Halk düşmanı sözü, tarihte var mı? Hanlara ve valilere karşı mücadeleler olmuş, fakat kendi halkına karşı çıkan, halkının bahtsızlığını isteyen bir aydını tasavvur edemiyorum. İyi niyetle her insanın hataya düşmesi mümkündür; fakat hiçbir devirde hataya düşen bir insanın halk düşmanı olarak tutuklandığını bilmiyorum. Elbette “Ötgen Künler” gibi halkın severek okuduğu bir eseri yaratan Abdullah Kâdirî veya ilim irfan sahibi Fıtratlar ve Çolpanlar, kendi halkının bahtına karşı mücadele etmiş olamazlar! Sadece bunlar değil, ya Feyzullah Hocayev, Ekmel İkramov ve onlarla birlikte binlerce, binlerce tutuklanan aydınlar? Asla böyle büyük adamlar kendi halkının zararını gözetmiş olamazlar! Bunlar, hiç halkın bahtına mani olmak isterler mi? Hayır! Hayır! Bunlara hakikati bilmeyen nâdanlar demek mümkün mü? Hayır!.. Hâl böyle olunca, bir halkın böyle kabiliyetli evlâtları, adı düşmana, milliyetçiye çıkarılarak kurşuna dizilip, öldürülüp yok edilirse, buna adalet denilebilir mi? Kaldı ki, bunların her biri kendi halkına iyilikten başka bir şey dilememişlerdi ki! İyiliğe ceza mı?! Bunlara hiç kimse acımaz mı? O zavallıların âkıbeti, ak ile karayı birbirinden ayırabilecek kadar akıl, idrâk sahibi olan bir insanı düşündürmez mi? Meselâ ben kendim, kitaplarını elimden düşürmeden geceler boyu uyumadan okuduğum, edebiyatımızın gururu, parlak yıldızı olan 24 yaşındaki Osman Nâsır’ın tutuklanmasına dilimle itiraz edemesem bile hiç gönülden razı olur muyum?
İçinden geçenleri söylemeye neden korkuyorsun? Kimden? Birisinden bir sebeple korkarak hakikati söyleyemeden yaşamak hürriyet mi? Abdullah Kâdirî’nin “Ötgen Künler” ve “Mehrabdan Çayan” romanlarını insanlar gizlice elden ele dolaştırıp okumakta ve asla yırtıp atmamakta. Ben böyle adamların ölümüne sevinir miyim? Asla, asla! Peki, ya onların kitaplarını okuyan halk?! Yani, halkın sevdiği insanları tutuklayanlar mı halk düşmanı, yoksa bu adaletsizlikten nefret edenler mi?
Zihnimi meşgul eden bu acı gerçekleri söylemek mümkün müydü?! Söylemeye değil, hatta bunu hayal etmeye bile korkarsın! Bunu söylemek, kendini doğrudan doğruya milliyetçi ve düşman göstermek olurdu. Derdini kime anlatırsın? Kim dinler?! Tepende elini yumruk yapmış, tehditler savurup duran sorgu memuruna mı? Tek çare:
Tanrım özün, özün yarlıga,Özünden başka medet yok,Ne dostum var, ne dert ortağım,Özünden hiç özgeye had yok!Taŋrım öziŋ, öziŋ yarlaka, Öziŋden heç özge meded yok,Ne dostım bar, ne derd tiŋlavçim, Öziŋden heç özgege had yok.diyerek Tanrı’ya yakarmak veya bu iftira işkencelerinden kurtulmak için koğuşta intihar eden İvan gibi kendi canına kast etmek!
TANRI’NIN GAZABI
Bugün beni öyle bir odaya soktular ki, Tanrı’nın huzurunda her ne günah işlediysem, bilmiyorum, koğuş değil, âdeta cehenneme girdiğimi zannettim. Diğerlerine nazaran biraz geniş olmakla birlikte, girer girmez insanın genzini yakan öyle bir iğrenç koku ile karşılaştım ki, tahammül etmek mümkün değil. Tıpkı kedi, köpek leşinin içine girmiş gibi oldum. Koğuşlardaki tütün dumanına, kırk derece sıcakta fışkıran ter ve köşedeki oturaktan yayılan pislik kokusuna alışan insanın bile buna tahammül etmesi zordu.
Koğuşta betona çakılı birkaç boş demir somya, bir köşedekinde birisi arkası dönük, kımıldamadan yatıyordu. Ayak tarafında da bakır oturak duruyordu. Yorganımı, yastığımı somyaya atıp açmak içimden gelmedi. Düşünceye dalıp oturdum. İğrenç kokudan dolayı kusmak istiyordum. Nereye kaçarsın! Ne çare! Acaba beni cezalandırmak için mi bu hücreye attılar? İnsan nelere alışmıyor, nelere tahammül etmiyor! Esirlik!
Bu yatan adam kim? Koğuşun bu kokusuna nasıl tahammül ediyordu? Niçin bir şey demiyordu? Hapishane geleneğine göre, koğuşa herhangi bir yeni mahkûm atılacak olursa, acaba dışarıyla ilgili bir haber verir mi, dert ortağı olur mu, dercesine ümitle gözüne bakılırdı. Bu adamdan hiç ses seda çıkmıyordu. Sağ mı, ölü mü, anlamak için yanına vardım. Hay tövbe, meğer bütün iğrenç koku bu adamdan geliyormuş. Gözleri kapalı, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. 70-75 yaşlarındaki adam dönerek bana baktı ve hiçbir şey söylemeden gözlerini yine yumdu. Biraz sessizlikten sonra, ağlamaklı bir sesle feryada başladı:
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Şükrullah, “Ma’rifetniŋ Başı Ezgülikke İşanış”, Kasasli Dünya, Taşkent 1994, s. 21.
2
Şükrullah, Yahşilikniŋ Cezâsı-Cevâhirat Sandığı, Taşkent 1995, s. 210.
3
Kaysın Kuliyev, “Yarkın Talant”, Umrbâkiylik-Şükrullâ İcâdınıŋ Turfa Kırraları, Taşkent 2001, s. 10.
4
Yahşilikniŋ Cezâsı-Cevâhirat Sandığı, s. 211.
5
Pavel Ulyaşov, “Vicdan ve Muhabbet Bilen (Şükrullâ Portretige Çizgiler)”, Umrbâkiylik-Şükrullâ İcâdınıŋ Turfa Kırraları, s. 23-24.
6
Yahşilikniŋ Cezâsı-Cevâhirat Sandığı, s. 211.
7
Açıl Tâhirov, “Bürgüt Pervâzı”, Umrbâkiylik-Şükrullâ İcâdınıŋ Turfa Kırraları, s. 120.
8
“Hakikatni Aytışdan Çöçimeylik”, Kasasli Dünya, s. 115.
9
Metyakub Koşcanov, “Serhisâb (Şâir, Nâsir, Dramaturg)”, Umrbâkiylik-Şükrullâ İcâdınıŋ Turfa Kırraları, s. 4.
10
“Hakikatni Aytışdan Çöçimeylik”, Kasasli Dünya, s. 115.
11
Sâbir Mirveliyev, Özbek Edibleri, Taşkent 1993, s. 111.
12
“Hakikatni Aytışdan Çöçimeylik”, Kasasli Dünya, s. 116.
13
“Deŋizde Bir Tün..”, Kasasli Dünya, s. 137.
14
Begali Kâsımov, “Özbek Edebiyatı”, Özbekistan Respublikası-Ensiklopediya, Taşkent 1997, s. 528-529.
15
Server Azimov, Kudret Ahmedov, Yusuf Sultanov, Özbek Sovyet Edebiyatı, Taşkent 1987. (10. Baskı), s. 62.
16
Milliy mahdudlik: Sovyet ideolojisinin emrettiği enternasyonalist vatan anlayışını reddederek millî sınırları vatan olarak benimsemek.
17
Seydulla Mirzayev, XX Asr Özbek Edebiyatı, Taşkent 2005, s. 43-44.
18
Kaysın Kuliyev, age, s. 11.
19
İbrahim Gafurov, “Şükrullâ Hakıda Etüd”, Umrbâkiylik-Şükrullâ İcâdınıŋ Turfa Kırraları, s. 60.
20
Naim Kerimov, “Katağan Yıllar Hakikati”, Umrbâkiylik-Şükrullâ İcâdınıŋ Turfa Kırraları, s. 317.
21
Narbay Hudaybergenov, “Kanlı-Kansız Fâcialar (Kefensiz Kömilgenler’ni Okıgende)”, Umrbâkiylik-Şükrullâ İcâdınıŋ Turfa Kırraları, s. 274.
22
“Hakikatni Aytışdan Çöçimeylik”, Kasasli Dünya, s. 116.
23
Age, s. 117.
24
Age, s. 118-119.
25
Age, s. 119.
26
Age, s. 120.
27
Age, s. 123.
28
“Yahşilik Ölmeydi”, Kasasli Dünya, s. 167.
29
Age, s. 124.
30
“Yahşilik Ölmeydi”, Kasasli Dünya, s. 167-168.
31
Açıl Tagayev, “Tühmetniŋ İctimâiy Kıyâfesi”, Umrbâkiylik-Şükrullâ İcâdınıŋ Turfa Kırraları, s. 300-301.
32
Vâsıl Kabulov, “Hâtıralar Uyğangen Kün”, Umrbâkiylik-Şükrullâ İcâdınıŋ Turfa Kırraları, s. 305.
33
“Repressiya-Musibetli Yıllar Sitemi”, Kasasli Dünya, s. 76.
34
Bülbülün çektiği dili belâsıdır.
35
Abdullah Kâdirî (1894-1938): Özbek yazar. Hikâye kitapları: Cüvanbaz (1915), Ulakda (1916), Taşpolat Teceŋ Nime Deydi (1924), Kelvek Mahzumnıŋ Hâtıra Defteriden (1924). Uzun hikâyesi: Âbid Ketman (1934). Romanları: Ötgen Künler (1926), Mehrabdan Çayan (1928), Piyes: Bahtsız Küyav (1915). Ötgen Künler adlı romanıyla tanınan Abdullah Kâdirî, bu eserinde, 19. yüzyıl ortalarında, Rus işgalinden hemen önce Türkistan’daki siyasî ve sosyal hayatı, tarih gerçeğine uygun olarak bir aşk hikâyesi etrafında tasvir etmektedir. Romanda, Hokand hanlığında cereyan eden iktidar kavgalarının ve siyasî istikrarsızlığın Rusların Türkistan’ı işgaline zemin hazırladığı ve millî birliğin önemi üzerinde durulmaktadır. Yazar, 1937 yılında halk düşmanı ilân edilerek tutuklanmış, 1938 yılında da kurşuna dizilmiştir.
36
Osman Nâsır (1912-1944): Özbek şair ve tiyatro yazarı. Şiir kitapları: Kuyaş Bilen Suhbet (1932), Seferber Satrlar (1932), Traktörâbâd (1934), Yürek (1935), Mehrim (1936). Destanları: Narbota (1933), Leninnâme (1933), Nahşan (1935). Piyesleri: Zafer (1929), Nezircan Halilov (1930), Düşman (1931), Soŋgi Kün (1932), Atlas (1934). Çok genç yaşta büyük bir şöhretin sahibi olan şair, 1937 yılında halk düşmanı ilân edilerek tutuklanmış, ağır işkencelerden sonra gönderildiği Sibirya’daki çalışma kampında, 1944 yılında ölmüştür.
37
Feyzullah Hocayev (1896-1938): Özbek parti ve devlet adamı. Yaş Buharalılar Cemiyeti’nin önde gelenlerinden. Buhara Halk Cumhuriyeti başbakanı (1920-1924), Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Geçici İşçi Hükûmeti başbakanı (1924-5) oldu. Özbekistan Komünist Partisi’nin kurucularından olan Hocayev, 1937 yılında milliyetçilikle suçlanarak tutuklanmış, 1938 yılında da kurşuna dizilmiştir.
38
Ekmel İkramov (1898-1938): Özbek parti ve devlet adamı. 1929-37 yılları arasında Özbekistan Komünist Partisi Birinci Sekreterliği, 1931-34 yılları arasında Sovyetler Birliği Merkez Komünist Partisi Orta Asya Bürosu Sekreterliği görevlerinde bulundu. 1937 yılında milliyetçilikle suçlanarak tutuklanmış, 1938 yılında da kurşuna dizilmiştir.
39
Abdülhamid Süleymanoğlu Çolpan (1897-1938): Ceditçi şair ve yazar. Şiir kitapları: Uyğanış (1922), Bulaklar (1924), Taŋ Sırları (1926), Koşuklarım (1935), Saz (1935). Piyesleri: Yarkın Ay (1920), Çopan Sevgisi (1922), Çöriniŋ Kozğalışı (1922). Roman: Keçe ve Kündüz (1936). Cedit dönemi Özbek şiirinin en tanınmış şairi olan Çolpan, 1937 yılında halk düşmanı olarak tutuklanmış, 1938 yılında da kurşuna dizilmiştir.
40
Çekistler: Sovyet karşıtı ihtilâlci faaliyetleri önlemek ve Sovyet rejimine muhalefet edenlerle savaşmak üzere kurulmuş olan ÇEKA örgütünün mensupları.
41
Mirzakalan İsmailî (1908-1986): Sovyet dönemi yazarlarından. Romanı: Fergana Taŋ Atgunça (1958). Piyesi: 8 Mart (1927).
42
Şühret (1918-): Sovyet dönemi şair ve yazarlarından. Şiir kitapları: Hayat Nefesi (1947), Kardaşlar (1950), Lirika (1973). Romanları: Şinelli Yıllar (1947), Cennet Kıdırgenler (1968). İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet ordusunda subay olarak cepheye giden şair, 1950 yılında Osman Nâsır’ın lehinde konuşmak, Abdullah Kâdirî ile Çolpan’ın kitaplarını okumak ve propagandasını yapmak suçlarından dolayı mahkûm olmuş, beş yıl boyunca Kazakistan’daki hapishanelerde ve Sibirya’daki çalışma kamplarında kalmıştır.
43
Kulak: Rusça geniş arazi sahibi, toprak ağası mânasına gelen söz. 1920-1930’lu yıllarda, sadece Özbekistan’da ekonomik olarak ancak kendi kendisini idare edebilecek seviyedekiler de dâhil olmak üzere on binlerce aile “köy burjuvazisi”, “karşı ihtilâlciler”, “halk düşmanları”, “sosyalizm düşmanları” ve “kolhoz düşmanları” olarak ev, arazi ve hayvanları müsadere veya yağma edilmek suretiyle cezalandırılmış, başka ülkelere sürgün edilmiştir. Kulak sayılanların önemli bir kısmı da kurşuna dizilmiştir. Bu uygulama sebebiyle bütün ülkede tarım ve hayvancılık çökmüş, yüz binlerce insanın hayatına mal olan çok ağır bir kıtlık dönemi yaşanmıştır. Orta ve zengin sınıfın tamamen yok edilmesini hedef alan bu uygulamadan sonradır ki, meşhur “kolhoz” ve “sovhoz”lar teşkil edilmiş; Sovyet hâkimiyeti de milyonlarca insanı açlık ve sefalet sebebiyle perişan hâle düşüren bu uygulamadan sonra kurulabilmiştir. Nitekim başta Ceditçiler olmak üzere rejime muhalif aydınlar da ancak 1930’lu yılların sonlarında, yani söz konusu “kulaklaştırma siyaseti”nden sonra tasfiye ve imha edilmişlerdir.
44
Bîdil (1644-1721): Türkistan asıllı Hintli mütefekkir şair. Devrinin Melikü’ş-Şuarâ’sı. Eserlerini Çağatay Türkçesi ve daha çok Farsça yazmıştır. Klâsik şiirin her şeklinde eserler vermiştir. Eserlerindeki mısra sayısı 147.000 kadardır. Mesnevîleri: Muhîtül’-A’zam, Tılsım-ı Hayret, Tûr-ı Ma’rifet, İrfân. Mensur eserleri: Çehâr Unsur, Nikât, Ruka’ât.
45
Sofi Allahyar (17. y.y.): Murâdü’l-Ârifîn, Tuhfetü’t-Tâlibîn, Meslekü’l-Müttekîn ve Sebâtü’l-Âcizîn adlı eserlerin sahibi olan Türkistanlı mutasavvıf şair. Sade ve canlı halk diliyle yazdığı için eserleri çok okunmuştur.
46
Emir Ömerhan (1787-1822): Hokand hanı (1809-1822), şair. Emîrî mahlasıyla klâsik tarzda şiirler yazmıştır. Divanı, 1882 yılında İstanbul’da, 1905 yılında Taşkent’te neşredilmiştir.
47
71 cm.lik uzunluk ölçüsü.
48
Kolbasa: Sucuk
49
Sergey Aleksandroviç Yesenin (1895-1925): Rus Sovyet şairi. İntihar ettiği rivayet edilmektedir.
50
Mahmudhoca Behbûdî (1875-1919): Türkistan Cedit hareketinin önde gelen temsilcilerinden, gazeteci, yazar. 1903 yılında Semerkand’da Cedit Mektepleri açmış, bu mekteplerde okutulmak üzere ders kitapları yazmıştır. 1906 yılında toplanan Rusya Müslümanları Kurultayı’na Türkistan delegelerinin başkanı olarak katılmıştır. 1913 yılında Semerkand’da, “elü halknıŋ közini açışge bâis” olmak üzere Semerkand gazetesini çıkarmıştır. Gazete maddî imkânsızlık sebebiyle 45. sayıdan sonra kapanınca, 1913 yılında yine Semerkand’da Ayna dergisini çıkarmaya başlamıştır. Türkistanlı Ceditçilerin en önemli yayın organlarından biri kabul edilen dergi, 1915 yılı ortalarına kadar 68 sayı çıkmış, bu sayıdan sonra maddî imkânsızlık sebebiyle kapanmıştır. Bunlardan başka, aynı dönemde Türkistan’da ve Türkistan dışında neşredilen birçok gazete ve dergide yüzlerce yazısı yayımlanmıştır. 1911 yılında, eğitimin önemini ortaya koymak üzere Türkistan’da yazılmış ilk tiyatro eseri olarak kabul edilen Pederküş yâhut Okımagen Balanıŋ Hâli adlı piyesi yazmıştır. 1917 yılı Kasım ayı sonunda ilân edilen Türkistan Muhtar Hükûmeti’nin kuruluşunda da hizmeti geçen Behbûdî, 1919 yılında Buhara Emiri Âlimhan’ın adamları tarafından katledilmiştir.
51
Abdurrauf Abdurrahimoğlı (Fıtrat) (1886-1938): Şair, yazar, dilci, edebiyatçı, eğitimci, gazeteci, fikir ve devlet adamı. Türkistanlı Ceditçilerin önde gelen temsilcilerindendir. İstanbul’da Mekteb-i Hukuk’da eğitim gördü (1909-1913). 1917 yılında Hürriyet gazetesini çıkardı. 1919 yılında, Ceditçi aydınların toplandığı Çığatay Gürüngi adlı derneği kurdu. Buhara Halk Cumhuriyeti Eğitim Bakanı (1921) ve Başbakan Yardımcılığı (1922) görevlerinde bulundu. Moskova’da Şark Dilleri Enstitüsü’nde, Semerkand Pedagoji Akademisi’nde, Buhara ve Taşkent Eğitim Enstitülerinde, Dil ve Edebiyat Enstitüsü’nde çalıştı. Hind İhtilâlçileri, Temür Sağanası, Oğızhan, Ebâ Müslim, Kan, Begican, Çin Seviş, Tolkın, Ebülfeyzhan, Arslan piyeslerini yazdı. Edebiyatçı olarak Edebiyat Kâideleri, Eski Özbek Edebiyatı Nemuneleri, Aruz Hakıda adlı eserleri, dilci olarak Özbek Tili, Özbek Tili Sarfı adlı kitapları yazdı. Türkistan edebiyatı ve Türk dili hakkında pek çok makalesi yayımlandı. 1937 yılında milliyetçilik ve Türkçülük suçlarından dolayı tutuklandı, 1938 yılında kurşuna dizildi.
52
Hint İhtilâlçileri: Fıtrat’ın 1920 yılında yayımlanan beş perdelik tiyatro eseri. Eserde, Hint Müslümanlarının İngilizlere karşı verdikleri istiklâl mücadelesi anlatılmaktadır.
53
El (Bayrağı): Hokand’da 1917 yılında Eylül-Kasım döneminde, haftada iki defa olmak üzere toplam olarak 20 sayı çıkan bir gazetedir. Hokandlı milliyetçiler tarafından çıkarılan gazete, Hokand Muhtar Cumhuriyeti kurulunca, bu hükûmetin resmî yayın organı olmuştur. Tirajı 800-1000 nüsha kadar olan gazete, yayın politikası olarak Türkistan Müslümanlarını millî devlet bayrağı altında ve millî hükûmet etrafında birleştirmek gayesini takip etmiştir.
54
Sadâ-yı Türkistan: Taşkent’te 1914 yılı Nisan ayından itibaren haftada iki defa neşredilen bir gazetedir. Avukat Ubeydullah Esedullahoca tarafından çıkarılan gazete Ceditçilerin yayın organıdır. Dönemin en önemli yayın organlarından sayılan gazetede daha çok dinî, millî, didaktik, pedagojik konularda kaleme alınan yazılara yer verilmiştir. Gazetede, Arapça ve Farsça yerine Türkçe kelimelerin veya sade bir dilin kullanılmasını esas kabul eden bir yayın politikası takip edilmiş, bu yönde yazılar yayımlanmıştır. Dönemin önde gelen aydınlarından Abdullah Avlânî, Abdullah Kâdirî, Mirmuhsin (Şermuhammedov), Hamza Hekimzâde Niyazî, Abdülhamid Süleyman (Çolpan), Tölegen Hocamyarov (Tevellâ), Mömincan Muhammedcanov (Taşkın), Lûtfillâh Âlimî, Hacımuîn gibi isimler, gazetenin yazı heyetinde yer almışlardır.
55
Stepan Timofeyeviç Razin (1630-1671): 1670-71 yıllarında Rusya’da, Orta ve Aşağı Volga bölgelerinde feodal-krepostnoy (= toprağa bağlı kölelik) sistemine karşı Don Kazakları ile köylülerin de katılımıyla büyük bir isyan başlatmıştır. Saratov, Samarra, Simbirsk gibi birkaç şehir ve kasabayı ele geçiren isyancılar sonunda dağıtılmış, Razin de yakalanarak Moskova’da idam edilmiştir. Razin, daha sonra Rus edebiyatı için efsanevî bir karakter hâline gelmiştir.